Futbol kulüplerinin beyni: Sportif direktörlük

Tuğrul Akşar T24’deki köşesinde “Futbolun beyni sportif direktörlük” başlığı ile kaleme aldığı yazısında Türk futbolu ve Avrupa futbolundaki sportif direktör sistemini analiz etti.

Akşar, sportif direktörlüğün doğuşundan bugüne uzanışını, yabancı sportif direktörlerden yerli sportif direktörlere kadar bu pozisyonun bir takımın başarısı için ne kadar kritik olduğunu ele aldı.

Tuğrul Akşar’ın yazısı şu şekilde:

Son zamanlarda sportif direktör sözcüğünü futbolda sıkça duymaya başladık, özellikle de elit kulüplerde. Bu kapsamda hem Türk hem de Avrupa futbolunda sportif direktörlük pozisyonunu analiz etmek istedik
İki bölüm halinde yayınlayacağımız makalemizin bu bölümünde sportif direktörlük kavramının ortaya çıkışından, modern futbolun stratejik bir unsuru olmasına kadar geçen süreçte elit kulüpler odağında ele alıp inceledik. Avrupa’daki elit kulüplerin sportif direktörleri nasıl seçtiği üzerinde detaylı olarak durduk. Ayrıca, Türk futbolundaki sportif direktörlük uygulamaları ile Avrupa’daki uygulamalar arasındaki temel farkları ortaya koyarak, bu pozisyonun bir kulübün başarısı için ne kadar kritik olduğunu analiz etmeye çalıştık.

Modern futbolda sportif direktörlüğün ortaya çıkışı
Futbolun 1990’ların başından itibaren uğradığı ekonomik, finansal, sportif ve yönetsel değişim ve dönüşüm kulüplerde stratejik profesyonel pozisyonların doğumuna neden oldu. Bu pozisyonların başında da finansal karaktere bürünen futbolun karar merkezinde yer alan sportif direktörlük geliyor. Bu dönüşümü, bir diğer ifadeyle profesyonelleşmeyi gerçekleştiremeyen kulüpler, rekabette geriye düşmeye başladılar. Bu süreçte kulüplerin salt bir spor organizasyonu olmaktan daha öte ekonomik ve finansal kurumlara dönüşmesi, rekabet düzeyinin yükselmesi, kulüp yapılarının karmaşıklaşması yönetsel yapılanmada profesyonelleşmeyi de bir gereksinim haline getirdi. İşte böylesi bir futbol gelişim sürecinde sportif direktörlük kulüp yapılanmasının beyni olarak futbol yaşamımıza girdi.

Sportif Direktörler yaz transferleri dönemiyle daha çok gündemde yer alır, görünür olmaya başladılar. Ancak onların rolleri oyuncu transferlerinin çok daha ötesine uzanıyor. Kadro kurma ve transferden, akademi yönetimine ve uzun vadeli sportif yönelim belirlemeye kadar, sportif direktörler artık kulüplerin merkezinde yer alıyorlar.

Sportif direktör ne iş yapar? Bu pozisyon kulübün başarısını nasıl etkiliyor? Avrupa ile Türkiye arasında ne gibi farklar var? Ve tüm bunlar futbol dünyası için yani, futbolseverler için ne ifade ediyor? Avrupa’nın beş büyük ligi odağında ülkemiz uygulamasını da dikkate alarak analizimize başlayalım.

Sportif direktör kimdir? Ne iş yapar?
Sportif direktör kulübün teknik heyetinden bağımsız olarak transferler, altyapı gelişimi, scouting (yetenek avcılığı), kulübün oyun felsefesi ve uzun vadeli sportif stratejilerinden sorumlu kişidir. Kulübün sahada ve kasada kazanması için CEO gibi çalışan bir futbol aklıdır. Teknik direktörler değişebilir ama sportif direktör genellikle daha uzun vadeli bir bakış açısıyla çalışır.

Başlıca görevlerinin başında; kulübün transfer politikasını belirlemek ve uygulamak, teknik direktör ile yönetim arasında köprü olmak, altyapı sistemini geliştirmek, genç oyuncuların A takıma entegrasyonunu sağlamak, kulübün oyun ve kadro yapısına uygun scouting ağı kurmak ve yönetmek, kulübün sportif stratejisini uzun vadeli olarak şekillendirmek, teknik direktör değişimlerinde adayları belirlemek ve işe alım sürecini yönetmek, kulübün finansal ve sportif istikrarı ile sürdürülebilirliği için stratejiler geliştirmek ve uygulamak, bunlara ilişkin yönetime politikalar üretmek gelir.

Bu haliyle ve birikimiyle, sahip olduğu yetkinlikleriyle kulübün futbol aklıdır sportif direktör.

Modern anlamda sportif direktörlük uygulamasının ilkleri
Sportif direktörlük dediğimiz şey öyle çok eski bir kavram değil aslında. Futbolun finansallaşmasının getirdiği değerler maksimizasyonu böylesi bir profesyonel pozisyonu ortaya çıkardı.

İlk modern örneklerden birisi olarak AS Roma’da 1999’da göreve gelen Franco Baldini’yi gösterebiliriz. Takımın teknik direktörü Fabio Capello’nun altında ama kulüp başkanından bağımsız çalışan, transfer gibi konuları yöneten bir futbol operasyonları yöneticisi olarak görev yapıyordu.

Ancak, futbolun ekonomik ve finansal dönüşümünün gereklerine uygun olarak, bugünkü çağdaş anlamda sportif direktörlüğün öncüsü diyebileceğimiz, en bilinen isim Sevilla FC’de 2000’de sportif direktör olarak işe başlayan Ramón Rodríguez Verdejo Monchi’dir.

Monchi bir futbol kulübünde ilk kurumsal scout ağını kuran, altyapı sistemini yeniden yapılandıran ve 20 yılın üzerinde bu pozisyonda çalışarak rekor kıran, sportif direktörlük mesleğinin ilk resmi model kişisidir.

Monchi Sevilla’nın sportif anlamda Avrupa’da başarıya ulaşmasında, aynı zamanda kulübün finansal yapısına olumlu katkı sağlayan ciddi transfer gelirlerinin elde edilmesinde önemli bir performans gerçekleştirdi. Monchi’nin temel felsefesi sadece oyuncu satmak değildi; yeni ve sürdürülebilir sportif ve finansal başarıya odaklı bir sistem kurmaktı.

Monchi Sevilla FC’de 700+ scout ağı kurmuş ve oluşturduğu kendi modeliyle altyapıdan ve Güney Amerika’dan sürekli yıldız oyuncular çıkarma başarısı göstren bir sportif direktör (Aston Villa).

Bu nedenle Monchi’yi, modern sportif direktörlüğün öncüsü olarak kabul edebiliriz.

Sportif Direktörlük Avrupa’da nasıl yürüyor?
Sportif direktörlüğün özellikle merkez lig kulüplerinde yerleşmiş birer kurumsal uygulamaya dönüştüğünü burada vurgulayalım.

Peki, Avrupa’da sportif direktörlük işi nasıl ilerliyor?

Bu iş Avrupalı kulüplerde çok stratejik yürütülüyor. Özellikle merkez ligler içinde başarılı olmuş ve elit kulüpler arasına girmiş kulüplere baktığımızda; sportif direktörlerin seçimi, tamamen profesyonel ve uzun vadeli hedefleri kapsayan bir tercihin sonucu olarak karşımıza çıkıyor.

Sportif direktör seçim süreci kulübün büyüklüğüne, yönetim modeline ve hedeflerine göre farklılık gösterebiliyor. Bu kulüplerde sportif direktör seçiminde genel olarak veriye dayalı, liyakat temelli ve uzun vadeli planlara uygun tercihler yapılıyor.

Aşağıda bu süreci detaylı ve örneklerle açıklıyorum:

Sportif direktörlük seçim kriterleri
Bu kapsamda analiz ettiğimizde, sportif direktör seçimlerinde aşağıdaki ölçütlerle karşılaşıyoruz. Ancak, bu kriterlerin tamamen o kulübün stratejileri doğrultusunda belirlendiğini de unutmayalım.

Avrupa’da sportif direktör seçiminde öncelikle göz önünde bulundurulan yetkinliklere ve kriterlere bir bakalım isterseniz.

Liyakat, yani göreve uygun yeteneklere sahiplik ve geçmiş sportif başarılar ilk kriter olarak dikkate alınıyor. Sportif direktör adayının daha önce görev yaptığı kulüplerde örneğin transfer başarısı, alt yapıya katkısı gibi konularda ne oranda başarılar elde ettiğine bakılıyor. Bu bağlamda sportif direktör tercih eden kulüplerin başında Liverpool, Leipzig ve Milan geliyor.

Scouting ve network, sportif direktör seçiminde karşımıza çıkan ikinci temel kriter. Sportif direktörün dünya genelinde oyuncu izleme ağına sahip olup olmadığı; çalıştığı ülkelerin ve ilişki ağının kulübe ekstra katkı sağlayıp sağlamayacağı seçimde önemli faktörlerin başında geliyor. Bu kapsamda değerlendirdiğimizde sportif direktör seçiminde karşımıza üç önemli kulüp çıkıyor. Bunlar, Red Bull grubunun sahip olduğu Salzburg, RB Leipzig ile Benfica kulüpleri.

Veri & Analitik Bilgisi, özellikle futbolun hızlı oynanmaya evrilmesiyle birlikte saha içinde oyuncu performanslarının optimizasyonunda veri analitiğini kullanabilmek sportif direktör seçiminde etkili bir ölçüt haline geldi. Bu kapsamda Brighton ve Brentford kulüplerinin sınırlı bütçelerine karşın, Premier Lig’de başarılı olmalarında bunun önemli bir rolü bulunuyor.

Finansal veriyi okuma ve değerlendirme, yetisine sahip olabilmek; finansal okur yazarlığı ve mali zekâsı üst düzeyde bulunmak, kulüp finansal istikrarı ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasına önemli katkılar sağlar. Transfer bütçesinin yönetimi, maaş dengesini koruma, oyuncu satış kârı ve yatırımının geri dönüşünde kulüp kârlılığına olumlu katkı sağlayabilecek finansal bilgi birikimi ve hareket esnekliğine sahip olabilmek, günümüz futbolunun aradığı temel sportif direktörlük yeteneklerindendir. Bu konuda örneğin, Micheael Zorc Borussia Dortmund’ta önemli işer çıkartmıştı. Yine, Luis Campos Lille, Monaco ve PSG’de çalışırken finansal zekasıyla satın al-sat modeliyle kulübe çok önemli tutarlarda paralar kazandırabilmişti.

Antrenör Uyumu, sportif direktörün teknik direktörle oyun felsefesi ve çalışma tarzı konusunda uyumlu olması, kolektif başarıya ulaşmada sportif direktörlük için büyük öneme sahip. Eğer, teknik direktör ve sportif direktör arasında iyi bir uyum ve sinerji varsa, bu kulübün enerjisine olumlu etki ediyor. Bu açıdan bakıldığında, Barcelona (Deco & Xavi), Arsenal (Edu & Arteta) gibi örmekler karşımıza çıkıyor.

Altyapı Vizyonu, genç oyuncu geliştirme, akademi entegrasyonu konularında sportif direktörün sahip olduğu hedefler ve orta-uzun vadeli planlarının olup olmaması günümüz futbolunun kritik başarı faktörlerinin başında geliyor. Ajax, Dortmund, Sporting Lizbon’u bu anlamda örnek verebiliriz.

Uluslararası Vizyon, Oyuncu alım-satım süreçlerinde Avrupa piyasasını yakından takip edebilen, menajerler ile kulüp çıkarlarını maksimize edebilecek ilişkileri tesis edebilen, oyuncu geliştirme, değerleme ve satmada gerekli bilgi ve tecrübeye sahip olabilmek kulübün toplam başarısı açısından yaşamsal nitelikte olduğunu belirtelim. Bu felsefe içinde PSG (Campos), Sevilla (Monchi) ilk akla gelen kulüpler ve sportif direktörler.

Medya & Baskı Yönetimi, kulübün başarısını yaygınlaştıracak medya bilgisi ve ilişki yönetim başarısına sahip olabilmek; stres altında sakin kalabilmek ve baskılara göğüs gerebilmek; kamuoyunun, taraftar ve medya baskısını yönetebilecek birikime sahip olabilmek son derece önemli bir özellik. Burada en iyi örnek olarak Bayern Münih’i görüyoruz. Uli Hounes ve Karl Heinz Rummenige döneminde bu işi en iyi yapan kulüptü Bayern Münih. Yine, sessiz ama stratejik yaklaşımlarıyla (Manchester City) sportif direktörü Txiki Begiristan’ı buna iyi örnek olarak verebiliriz.

Uluslararası İlişki Yönetimi ve İletişimde Güçlü Özelliklere sahip olabilmek, elit kulüplerin başındaki çoğu sportif direktörün bu özelliklere sahip odluğunu biliyoruz. Buna ilişkin, Luis Campos (PSG), Andrea Bera (Arsenal), Christoph Freund (Bayern Münih), Dan Ashworth (Manchester United), Richard Hughes (Liverpool) örnek olarak verilebilir.

Sportif direktör performans değerlendirmesinde Avrupalı elit kulüpler hangi kritik başarı metriklerini dikkate alıyorlar?
Avrupalı üst düzey kulüplerde sportif direktörün yıllık başarı ölçümünde genel olarak aşağıdaki kritik başarı ölçme metrikleri kullanılıyor.

Transfer Harcaması / Gelir Oranı

Oyuncu ücret ve maaşlarının /gelirlere oranı

Yatırım geri dönüşü (ROI) – oyuncuların alınan/satılan değeri

Kadro yaş ortalaması ve değer artışı

Akademiden A takıma çıkan oyuncu sayısı

Menajer/oyuncu ajansı ilişkilerinin etik yapısı

Görev süresince teknik direktör değişimi azlığı

Gelen ve giden oyuncu sayısı,

Sürdürülebilir kadro planlama stratejileri,

Sonuç itibariyle, Avrupa’da sportif direktörler profesyonel süreçlerle seçilir ve bu görevin tanımı, sorumlulukları ve başarı kriterleri nettir. Kulüpler bu rolü bir futbol CEO’su gibi görür ve kulüp stratejisini onun üzerinden kurgular. Seçim süreçleri veri + tecrübe + uyum üçgeninde şekillenir.

Karşılaştırmalı olarak ülkemizde ve Avrupa’da sportif direktörlük
Avrupalı kulüplerde uygulanan sportif direktörlük ile ülkemizdeki sportif direktörlük arasında daha başlangıçtan, yani seçimden başlayan temel fonksiyonel farklılıklar olduğunu belirtmeliyim.

Avrupalı kulüplerde sportif direktörün genel olarak seçiminde liyakat (görevin gerektirdiği yeterlik) dikkate alınırken, ülkemizde ise seçimler genellikle kulüp başkanı tarafından ve taraftar baskısıyla yapılır. Bu bağlamda sportif direktör olarak atanacak kişide liyakatten daha çok, tanınırlık veya “eski futbolculuk” geçmişi tercih nedeni olabiliyor.

Burada yeri gelmişken vurgulamakta yarar görüyorum, eski profesyonel futbolcuların bu göreve getirilmesinde bir sakınca bulunmuyor, tabi ki yetkinlikleri bu göreve uygunsa. Nitekim, şu anda Fransız Lig1’de yer alan 18 takımdan 14’ünün sportif direktörü (%78’i) profesyonel oyunculuk geçmişine sahip bulunuyor.

Avrupalı elit kulüplerde sportif direktörlerin ortalama görev süreleri sadece 2,6 yıl. Bu süre La Liga’da ortalama 3,7 yıl iken, Premier Lig, 1,8 yıl. [1]

Bizde ise bir sportif direktörün ortalama görev süresi genellikle 1 yılın altındadır. Böyle olduğu için de sportif direktör uzun vadeli planlama yerine anlık etkiye öncelik vermek zorunda kalıyor.

Avrupalı elit kulüplerde sportif direktörün görev tanımı nettir ve buna göre teknik direktörün ve sportif direktörün görev alanlarının iç içe geçmesine ve çıkar çatışmasına dönüşmesine asla izin verilmez. Başkanlar sportif direktörlerin işlerine minimal düzeyde müdahil olurlar ama buna rağmen son sözü sportif direktör söyler. Ülkemizde ise son kararı başkan verir. Başkan çoğu zaman sportif direktör gibi davranır. Bu durum kurumsallaşamamanın bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Başkan yeri gelir transfer yapar, yeri gelir prim dağıtır ve sportif direktörün oyun alanına müdahale eder.

Oysa, günümüz çağdaş futbol yapılanmasında sportif direktör bir kulübün futbol bölümünün stratejik karar odaklarında yer alan karar vericilerin en önemlilerinden birisidir. Böylesi bir misyon ve vizyona sahip elit kulüplerde sportif direktörler, uzun vadeli planlamanın yapılmasında, sportif ve finansal istikrarın sağlanmasında etkin bir şekilde yer alıyorlar. Kulüplerin özellikle gelecek planlarının oluşturulmasına yönelik stratejilerin belirlenmesinde, gündelik faaliyetlerin aksamadan verimli bir şekilde yürütülmesinde, kulüp karlılığının maksimize edilmesinde, kritik karar verici konumundadırlar. Zaten, kendilerinden de bu alanlara tutarlı bir şekilde odaklanmaları beklenir. Ülkemizde ise sportif direktörün genel olarak görev alanı neredeyse transferlerle sınırlandırılmıştır.

Şüphesiz ki, sportif direktörün kulüp CEO’su üzerinde bir yetki, görev ve sorumluluk alanına sahip bir pozisyonda olamayacağını da burada vurgulamakta yarar var. Bu açıdan bakıldığında, kulüp CEO’su daha geniş görev ve yetkilere sahip, kulübü tüm branşlarıyla yöneten, buna ilişkin stratejik kararlar alan bir pozisyonda iken, sportif direktör kulübün futbol stratejisini kulübün ortak hedefleri ve çıkarları doğrultusunda maksimize etmeye yönelik, yönetim ve teknik direktörle uyum içinde çalışan bir konumda olmalıdır.

Sportif direktör kulüpte futbolun saha içi CEO’sudur.

Sportif direktörler hem A takımlarda hem de akademilerde sürdürülebilir oyuncu yetiştirme ve geliştirmeye yönelik, kulübün genel yarışmacı vizyonuna uygun kısa ve uzun vadeli politikalar oluşturabilir; kadro yapılanmasında teknik direktörle uyum içinde yapılanmaya gidebilirler. Ülkemizde ise bu iş ne teknik direktörün ne de sportif direktörün etki alanı içinde değildir. Nihai karar verici olarak başkan burada ağırlığını koyar ve son sözü söyler.

Avrupa ile Türkiye’deki futbol kulüplerinde sportif direktörlük uygulaması arasında ciddi yapısal ve kültürel farklar bulunuyor. Bu farklar, sadece görev tanımı değil; karar alma mekanizmaları, kurumsallaşma düzeyi, veri kullanımı ve sürdürülebilirlik anlayışı açısından da belirgindir.

Özetle;

Ülkemizde yönetim kurullarının güçlü, profesyonellerin zayıf bir yapıya sahip olması,

Başarının kısa vadeli sonuçlarla ölçülüyor olması,

Kulüplerin borçlu, mali yapılarının yetersiz ve istikrarsız olması,

Sportif direktörlük kültürünün tam oturmaması,

Avrupa’daki Avantajlar: Kulüplerin büyük bölümü anonim şirket ya da yatırım fonları tarafından yönetiliyor.

Profesyonellik ve süreklilik hedefleniyor.

Futbol operasyonları özel ekiplerce yürütülüyor (örnek: Chelsea’de Co-Sporting Directors modeli).

Yazımızın ikinci bölümünde Sportif Direktörlüğün örnek isimler bazında değerlendirmesini Avrupa ve Türkiye özelinde yapacağız. Ülkemizde sportif direktörlük uygulamasının karşılaştığı sorunları ve bunlara ilişkin çözüm önerilerimizi paylaşacağız.

Sportif direktörlük sadece bir kişi atamasına indirgenmemelidir. Sportif direktörlük kulüp için hayati bir pozisyondur ve yapısal olmak zorundadır. Yani, kulüp bünyesinin ayrılmaz bir organı olarak kurgulanmalı ve uygulanmalıdır. Bunu yaparken de veriye dayalı karar alma ile sistematik altyapı entegrasyonu mutlaka sağlanmalıdır.

Geçen hafta sportif direktörlük üzerine yayınladığımız yazımın ikinci ve son bölümüne devam edelim.

Futbolun son 25 yılda geçirdiği niteliksel değişim ve dönüşümün getirdiği profesyonelleşmenin saha içi ve dışı kurumsal göstergesi olarak nitelendirdiğimiz sportif direktörlük, son zamanlarda Avrupa futbolunda özel mülkiyetli kulüplerde farklı bir yapıya evrildi.

Şimdi bu konuyu ele alarak, analizimize devam edelim.

Özel mülkiyete sahip kulüplerde sportif direktörlük
Futbolun son 25 yıllık finansallaşma serüvenine baktığımızda çoğu elit kulüpte, kulüp değerinin yükseltilerek kâr maksimizasyonunun hedeflendiğini görüyoruz. Futbolun piyasalaşması olarak nitelendirdiğim bu süreçte (finansal futbol), yaratılan marka değerinin giderek daha da önemli hale gelmesi nedeniyle kulüp mülkiyetleri alınıp satılabilir bir hale geldi. Gerçi İngiltere ve bazı merkez liglerde özel mülkiyetli kulüp yapılanmaları söz konusuydu ama 2000’den itibaren bu yapı Avrupalı kulüplerde daha da yaygınlaştı.

Günümüzde merkez liglerin bazı özel mülkiyetli kulüplerinde, kulüp sahibi sportif geçmişe sahip CEO’lar atayarak, sportif direktörlük pozisyonunu by pass edebiliyor. Nitekim bu bağlamda Inter, Parma Calcio, US Lecce, LOSC Lille, Olympique de Marseille ve AS Monaco gibi kulüpler bu yaklaşımı yansıtan kulüpler olarak karşımıza çıkıyor. Bu tür yapılarda, sportif direktörler daha operasyonel veya danışmanlık rolü üstlenebilirken; kulüp CEO’su daha geniş futbol stratejisini kulüp sahibiyle daha yakın bir ilişki ve bir uyum içinde yönlendirebiliyor. Bu tür kulüplerde sportif direktör, kulüp CEO’sunun gölgesinde ve daha sınırlı bir kapsamda yürütüyor.

Futbolun değişim ve dönüşüm sürecinde ortaya çıkan böylesi bir ortamda sportif direktör, kulübün sahiplik profiline, yönetişim modeline, stratejik hedeflerine ve faaliyet yönetim anlayışına bağlı olarak sadece danışmanlık hizmeti veriyor. Bu durum doğal olarak sportif direktörler için farklı bir sportif liderlik yapısını gerektiriyor.

Sportif direktörlük somut koşullara göre şekillenir
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere sportif direktörlük, kulübün içinde bulunduğu somut koşulların gerektirdiği dinamikleri sağlıklı analiz etmeyi ve buna göre yönetim tarzı oluşturmayı, liderlik yapmayı gerektirir. Sportif direktörlük böylesi bir pozisyonda kulübün dinamiklerini iyi anlayarak; kendi planlarının uygulanması konusunda dirençli ama aynı zamanda kulüp sahibi ve teknik direktörle uyumlu futbol operasyonlarını tasarlamak ve yönetmek gibi kritik öneme sahiptir.

Yukarıda ifade ettiğim üzere, bir sportif direktör salt teoriye göre değil, kulübün kendine özgü koşullarının getirdiği pratiği de dikkate alarak; kulübün hedeflerine ve gelişimine en uygun yapıya göre yönetim anlayışını ve çalışma tarzını oluşturması gerekliliğidir. Bu bağlamda sportif direktör teori ve pratiği bir potada eritmek zorundadır.

Şimdi de sportif direktörlük konusunda Avrupa’dan ve ülkemizden tanınmış örneklerle yazımıza devam edelim.

Avrupa’dan ve ülkemizden sportif direktörlere ilişkin örnekler

Avrupa’dan örneklerle başlayacak olursak:

Monchi: Sevilla FC’de görev yaptığı yıllarda Sevilla’yı bir “scouting devi” haline getirdi. Dani Alves, Ivan Rakitić, Jules Koundé gibi düşük bütçeli oyuncuları keşfedip yüksek bedellere sattı. Bu transferler sonrası kulübe 200 milyon Euro civarında para kazandırdı. Scouting sisteminin oluşturulması ve oyuncu yetiştirmedeki başarılı modeli ona büyük ün kazandırdı.

Michael Zorc: Borussia Dortmund (Almanya) Kulübün kendi futbol akademisinden yetişip yıllar içinde çok önemli başarılara uzandı. Lewandowski, Haaland, Sancho gibi yıldızları kadroya kazandırdı; bonservis gelirleriyle kulübü finansal anlamda güçlü tuttu ve sportif başarıyla buluşturdu.

Christoph Freund: Red Bull Salzburg, ardından Bayern Münih’te düşük bütçeyle veri odaklı yaklaşım uygulayarak Avrupa’da başarı yakaladı.

Bayern Münih’te altyapı entegrasyonuna ağırlık vererek kiralama yönetimi ve genç oyuncu gelişiminin merkezine oturdu. Altyapıdan gelen her iki oyuncudan birisinin profesyonelliğe geçişini sağladı. As takımda süre alamayan oyuncuların fiziksel ve mental gelişimini hızlandırmaya yönelik genç yetenekleri belirli sürelerde başka kulüplere kiralamada çok başarılı oldu. Kiralık oyuncu yönetimi ile hem oyuncunun gelişimini sağladı hem de alt yapıyı daha verimli hale getirdi.

Hasan Salihamidžić: Bayern Münih (2017–2023) Rolü: Sportif Direktör ve daha sonra Yönetim Kurulu Üyesi oldu…Genç yetenekleri kadroya katmakta başarı gösterdi (Alphonso Davies, Musiala gibi). Ancak, zaman zaman teknik direktör seçimleriyle eleştirildi.

Luis Campos: Lille & PSG Rolü: Sportif Danışman / Sportif Direktör, Lille’de düşük bütçeyle Ligue 1 şampiyonu kadro kurdu. PSG’de daha çok yapı kurucu rolü üstlendi. Campos, genç yetenekleri düşük maliyetle alıp büyük gelirle satma becerisiyle tanınıyor. Halen PSG’de görevine devam ediyor.

Monaco döneminde Mbappé, Bernardo Silva, Martial transferleriyle Ligue 1 şampiyonluğu, Lille’de Victor Osimhen ve Renato Sanches gibi oyuncularla yeniden şampiyonluk, sonrasında PSG’de treble yaparak (Ligue 1, Coupe de France, Şampiyonlar Ligi’ni aynı sezonda kazanarak) kulübü zirveye taşıdı. Kulüp başkanı tarafından “dünyanın en iyisi” olarak tanımlandı.

Sven Mislintat: Borussia Dortmund / Stuttgart / Ajax, scouting şefi ve sonra sportif direktör olarak büyük başarılara imza attı. Dortmund’un yıldızlarının çoğunu (Aubameyang, Dembele, Pulisic) düşük fiyata alıp yüksek kârla sattı. Futbol veri analitiğine önem veren bir isim.

Andrea Berta: Atlético Madrid (2013–2025), Arsenal (2025 sonrası) Atlético Madrid’in son 10+ yılındaki en başarılı döneminde hem transfer hem strateji anlamında başrol oynadı. Griezmann, Oblak, João Félix gibi dönüm noktası oyuncuların transfer politikalarında yer aldı;

Mart 2025’te Arsenal’da aynı rolde göreve başladı ve hali hazırda kulüp için stratejik yapı kuruyor.

Uzun vadeli planlama ve yüksek karla oyuncu satma gibi pozisyonel fırsatlar yaratmada başarılı bir sportif direktör. 2019 Globe Soccer Awards’ta yılın en iyi sportif direktörü seçildi.

Michael Edwards: Liverpool FC Liverpool’un transfere dayalı yükselişinin mimarı: Van Dijk, Salah, Alisson, Fabinho gibi oyuncuların alınmasını sağladı.

Transferlerden elde edilen kazançlar ile harcama dengesini mükemmel kurarak, hem UEFA hem Premier Lig şampiyonluklarının kazanılmasında başat bir rol oynadı.

Guiseppe Marotta (Juventus, Inter Milano): Juventus’u Serie B’den zirveye taşıyan ve Cristiano Ronaldo transferini gerçekleştiren isim olarak İtalya’da tanındı ve başarılı oldu. Şu anda Inter Milan kulübünün başkanı ve CEO’su olarak görev yapıyor.

Piero Ausilio (Inter Milan): 2020 sonrası başarılı sezonlarda kulübü Şampiyonlar Ligi finaline taşıdı ve 2024 Globe Soccer’da ödül aldı.

Txiki Begiristain (Barcelona 2003-10/ Manchester City 2012-hâlâ devam ediyor.

Pep Guardiola’nın kulübe gelişini sağladı. De Bruyne, Sterling ve Ederson gibi yıldızları transferleriyle City’nin Premier Ligde ve Avrupa’da önemli başarılara ulaşmasında büyük rol oynadı.

Şüphesiz bu örnek sayısı daha da artırılabilir…

Gelelim ülkemize…

Türkiye’de sportif direktörlük
Genellikle yönetimle teknik kadro arasında bir köprü rolü oynar.

Avrupa’daki gibi uzun vadeli projelerden çok, kısa vadeli başarı odaklı kullanılabilmektedir.

Transfer süreçlerinde etkili olur ama bazen yetki karmaşası yaşanır (başkan/menajer/teknik direktör etkisi).

Her kulüpte tanımı ve etkisi farklılık gösterir.

Görev tanımı ülkemizde neredeyse transfer operasyonlarını yönetme seviyesine indirilmiştir.

Scouting (oyuncu izleme) ağını oluşturmak veya yönetme konusu görev tanımı içinde önemli bir yere sahiptir.

Teknik direktörle yönetim arasındaki iletişimi sağlama gibi bir misyona da sahiptir.

Süper Lig’den örnekler:

Emre Belözoğlu: Fenerbahçe (Sportif direktör: 2020–2021) Futbolu bıraktıktan sonra kısa süreliğine Fenerbahçe’de sportif direktörlük yaptı.

Başarıları: O dönemde yapılan transferlerin çoğunda etkili oldu (Mesut Özil, İrfan Can Kahveci, Attila Szalai transferi gibi).

Daha sonra teknik direktörlük kariyerine geçti.

Model olarak Avrupa’daki “sportif direktör – teknik direktör ayrımı” net değildi, çünkü kulüp başkanı Ali Koç transferlerde çok etkiliydi.

Cenk Ergün: Galatasaray (sportif direktör / futbol direktörü) Uzun yıllardır Galatasaray’da çeşitli görevlerde bulundu.

2015–2018 ve tekrar 2022’de göreve geldi. 2024 Eylül’ünde görevinden ayrıldı.

Başarıları: Fernando Muslera, Bafétimbi Gomis, Badou Ndiaye gibi başarılı transferlere katkı sağladı.

Transfer görüşmelerini yöneten ve scouting raporlarını değerlendiren kilit isimlerden biridir.

Galatasaray’ın Avrupa ile uyumlu “futbol yapılanması” kurmasında etkili olmuştur.

Önder Özen, Beşiktaş: (2013) 2013/14 sezonunda sportif futbol direktörü olarak görev yaptı. Beşiktaş tarihinde sahip olduğu yetkinlikleri ve birikimiyle kısa süre içinde kulüpte rol model olabilecek yapılandırmalar başlattı. Kadro planlamasında etkili olmaya çalıştı. Uzun vadeli maliyet tasarrufu sağlayacak stratejiler geliştirdi. Ancak, çalışma süresi kısa sürdü ve Önder Özen planladıklarını kulüpte hayata geçirme fırsatını çok fazla yakalayamadı. 3X8 modeli ile Beşiktaş’ı farklı bir düzeye taşımak isterken, Başkan Fikret Orman ile kurumsal politikaların uygulanması ve geliştirilmesinde görüş ayrılıkları yaşadı.

Süleyman Hurma: Samsunspor (2004-2005), Kayserispor (2005-2013), Trabzonspor (2013-2015) arasında sportif direktörlük yaptı. Bu görevleri sırasında özellikle transfer piyasasındaki başarılarıyla tanındı. Şu anda Fatih Karagümrük kulübünün başkanı olarak görev yapıyor.

Ali Naibi, Beşiktaş (Futbol Direktörü: 2018–2020): Özellikle Şenol Güneş döneminde etkin oldu. Transfer görüşmelerinde ve sözleşme süreçlerinde aktif rol aldı.

Uygulamada karşılaşılan temel sorunlar
Ülkemizde sportif direktörlük uygulamasında karşılaşılan temel sorunları da aşağıdaki başlıklarla sizinle paylaşmak istiyorum.

1. Yönetimsel ve kurumsal yetersizlik: Ülkemizde çoğu kulüp profesyonel gibi görünmekle beraber kurumsal yönetimden uzak bir yapı ile yönetiliyor. Bu kapsamda kulüplerde görev yapan veya yapacak olan sportif direktörlüklere net bir görev tanımı ve yetki sistemi belirlenemiyor. Genellikle bu görev ve sorumluluk alanı dönüşümlü, geçici bir görev olarak görülüyor.

Kulüp yöneticilerinin sık değişimi, rollerin net kullanımını engelliyor, sportif direktör pozisyonu da bu güvensiz ortamdan etkileniyor.

Dolayısıyla ülkemizde var olan kulüp yapılanması içerisinde sportif direktörlük, yetkisi olmayan ama sorumluluğu olan bir pozisyon konumunda bulunuyor.

2. Siyasetin ve menajerlerin etkisi: Kulüp başkanlarının veya siyasetin aktif müdahalesi, sportif karar süreçlerini bulanıklaştırarak direktörlerin bağımsız çalışmasını zorlaştırıyor.

Menajer baskısı, transferlerin profesyonelleşmesini baltalayabiliyor. Genel olarak transfer politikaları ve oyuncu belirlemede menajerlerin etkisi daha ağır bastığı için sportif direktörlerin oyuncu ve menajer ilişkilerinde sıkıntı yaşanıyor.

3. Altyapıdan oyuncu çıkartma ve yetenek geliştirme eksiklikleri: Sportif direktörlük görev tanımı içinde alt yapı sorumluluğu bulunsa da altyapı sistemleri maalesef ülkemizde çok zayıf. Bu nedenle altyapıdan oyuncu çıkartma ve bu oyuncuların yetkinliklerinin geliştirilmesinde sportif direktör çok fazla etkili olamıyor.

Ayrıca, alt yapı tesis problemi de ülkemizin bir başka gerçeği. Başta büyük kulüplerimiz olmak üzere alt yapıya yıllık bütçe içinde kulüp yönetimlerinin düşük kaynak ayırmaları da önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Sportif direktörleri altyapı planlamasına dahil eden yapılar yetersiz; bu da altyapıdan oyuncu entegrasyonunu olumsuz etkiliyor.

4. Finansal performansın sportif direktörün performansını sınırlayıcı etkisi: Kulüpler borca dayalı ve zarar eden finansal model ile yarışmaya devam ediyorlar. Mali yapısı sorunlu olan kulüpler bir yandan ayakta kalmaya çalışırken, diğer taraftan rekabet yapmaya çalışıyorlar. Bu koşullar altında finansal ve ekonomik koşullar kulüplerin sportif performansını belirleyici bir etkiye sahip. Hâl böyle olunca da sportif direktörün transferde harcama ölçüsü ile gelir yaratma fonksiyonu arasındaki dengeyi kurabilmesi, sportif direktörün inisiyatifi dışına çıkabiliyor. Dolayısıyla, kulübün finansal yetersizlikleri, sportif direktörün inisiyatif alanını daraltıcı bir etki yapabiliyor.

5. Ekonomik ve finansal sürdürülebilirlik ile sportif başarı arasında planlama eksikliği: Kulübün finansal sürdürülebilirliği ile sportif direktörün başarısı arasında sinerji yaratabilecek, sistematik bir planlamanın bulunmaması, sportif direktörün bu alanda başarısının ölçülmesini zorlaştırıyor. Yani, kulübün finansal sürdürülebilirliği ve düzenli ekonomik gelir yaratma stratejisi içinde, sportif direktörün görev fonksiyonları net olarak tanımlanmadığı için, sportif direktörün bu süreçte bu gelişime ne kadar etki ettiği finansal verilerle belirlenemiyor. Oysa, Avrupalı elit kulüplerde bu konu çok net tanımlanmış ve başarı ölçme metrikleri belirlenmiştir. Buna göre bir sportif direktörün sürece sağladığı katkının analizi yapılabilmektedir.

6. Veri eksikliği ve ölçme sorunu: Ülkemizde sportif performansın belirlenmesinde sportif direktörün katkısını ölçebilecek bir veri havuzu oluşturulamadığından, sportif direktörün transfer başarısı, altyapı katkısı gibi metrikler nitel/öznel ya da eksik veriyle değerlendiriliyor. Oysa, ölçülemeyen bir şey yönetilemez.

7. Mevcut kulüp yönetim modeli ve çıkar çatışması: Ülkemizde kulüp yönetimlerinde kulübün rekabet gücünü artırabilecek yönetsel yetkinlikler çoğu kulüp yönetimi ve başkanında bulunmuyor. Bu yetkinlik zayıflığına karşın, başkan çoğu zaman tek karar verici olarak hareket edebilmektedir.

Diğer taraftan başkan yetki ve sorumluluk paylaşımından rahatsız olmakta; sportif direktörlerin görev tanımları içinde olsa bile, kulübün stratejik öneme sahip konuları dahil bazı önemli konulardan haberdar olması istenmemektedir. Bu anlamda önemli bir şeffaflık sorunu bulunmaktadır. Sportif direktörden tamamen başkanın politikaları doğrultusunda hareket etmesi beklenmektedir.

Yani, bu anlamda ülkemizde karşılaştığımız en yaygın sorunlardan birisi “conflict of interest” dediğimiz “çıkar çatışması”dır. Sportif direktörün karar alırken ve bunları uygularken, kişisel çıkarların veya ilişkilerin karar alma sürecinde önyargıya yol açması ve iş performansını etkilemesidir. Çoğu zaman kulüp yönetimi, kulüp çıkarlarını bahane ederek, sportif direktörün kararlarına ve uygulamalarına müdahale eder. İşte tam da bu noktada sportif direktörün çıkarları ile kulüp başkanının çıkarları birbiriyle çatışır. Biz buna “çıkar çatışması” diyoruz. Genellikle böylesi bir durumda, sportif direktör görevden alınır.

Sportif direktörlükte olası çözüm ve iyileştirme politikaları
1. Görevin gereklerine uygun seçim: Ülkemizde liyakat yerine, kulüp çıkarlarıyla örtüşmeyen siyasi, yönetsel veya başka amaçlarla sportif direktör atamasına gidilmektedir. Görevin gereklerini yerine getirebilecek yetkinliklerden uzak atamalar, sportif direktörlük kurumunun başarılı olmasını engellemektedir.

2. Kurumsallaşma ve profesyonelleşme: Kulüplerin sportif direktörlük rolünü bağımsız ve uzun vadeli profesyonel bir pozisyon olarak tanımlaması gerekiyor.

İstikrarı sağlamak adına, sportif direktörlerin görev süreleri teknik direktörlerden bağımsız şekilde sürdürülebilir olmalıdır.

3. Yetki ve sorumluluk sınırlarının netleşmesi: Sportif direktör, başkan/menajer ve teknik direktör arasındaki sorumluluk sınırlarının net çizgilerle belirlenmesi gerekiyor.

Transferler, scouting, altyapı yönetimi gibi alanlarda resmi yetki matrisleri oluşturularak rol çakışmaları engellenmelidir.

4. Altyapı entegrasyonu ve sistem gelişimi: Altyapı tesislerine yatırım yapılmalı; altyapı-sürdürülebilir stratejilerle A takım entegrasyonu destekler duruma getirilmelidir.

Sportif direktör altyapıdan oyuncu yetiştirmeyi aktif yönetmeli ve altyapı oyuncularına makul süreler verilmesi teşvik edilmeli; bu konuda teknik direktörün sportif direktöre destek vermesi bilinçli bir politikayla sağlanmalıdır.

5. Finansal planlama ve ölçüm: Sportif direktörlerin transfer denge tabloları, piyasa değeri artışları ve mali performans metrikleriyle değerlendirilmesi sağlanmalıdır.

UEFA’nın Finansal fair‑play ve sürdürülebilirlik kurallarına uygunluk göz önünde bulundurulmalı ve kulüpler uzun vadeli finansal istikrarı ve mali sürdürülebilirliği bu pozisyon çerçevesinde planlayabilmelidir.

6. Veri toplama ve analitik yaklaşım: Kulüpler kendi içlerinde transfer başarı oranı, altyapı katılımı, oyuncu gelişimi gibi verileri kaydetmeli ve analiz etmelidir. Bu konuda kapsamlı bir veri havuzu oluşturulmalıdır.

Türkiye Futbol Federasyonu veya Lig Analiz gibi kurumlar bu verileri standartlaştırmalı ve kamuya açık şekilde raporlamalıdır.

Sonuç olarak;

Avrupa ile Türkiye arasında sportif direktörlük anlayışı bakımından yapısal, kültürel ve sistematik farklar bulunuyor.

Avrupa’da bu görev stratejik, sürdürülebilir ve ölçülebilir bir pozisyonken; Türkiye’de hâlâ “transfer sorumlusu” gibi dar bir çerçevede algılanmakta ve genellikle yönetim baskısı altında etkisiz kalmakta, işlevini yerine getirememektedir.

Sportif direktörlük sorunu, ülkemiz futbolunun yapısal sorunlarından farklı ele alınmaması gereken bir konudur.

Avrupa’da sportif direktörler profesyonel süreçlerle seçilir ve bu görevin tanımı, sorumlulukları ve başarı kriterleri nettir. Kulüpler bu rolü bir futbol CEO’su gibi görür ve kulüp stratejisini onun üzerinden kurgular. Seçim süreçleri veri + tecrübe + uyum üçgeninde şekillenir. Liyakat atamada tek kuraldır.

Merkez liglerde futbol otoritesi bu konuda çok etkili politikaları hayata geçirerek, kurumsal yapının tesisinde önemli bir misyona sahip.

Sportif direktörlük performansının ölçülmesinde kulüplere önemli yönlendirmeler yapılmakta, takip ve kontrol etkili bir şekilde sürdürülmektedir.

Süper Lig kulüplerinde sportif direktörlük uygulamasının etkinleşebilmesi için futbol otoritesinin bu konuda acil aksiyon alması ve bu konuda görev, yetki ve sorumluluk alanlarının net tanımlanması gerekiyor.

Sportif direktörlük sadece bir kişi atamasına indirgenmemelidir. Sportif direktörlük kulüp için hayati bir pozisyondur ve yapısal olmak zorundadır. Yani, kulüp bünyesinin ayrılmaz bir organı olarak kurgulanmalı ve uygulanmalıdır. Bunu yaparken de veriye dayalı karar alma ile sistematik altyapı entegrasyonu mutlaka sağlanmalıdır.

Bu rolün temel görevler üstlenebilmesi için kurumsallaşma, yetki netliği, altyapıya yatırım, finansal sürdürülebilirlik planlaması ve veri yönetimi gibi alanlarda güçlü değişim adımları atılması şarttır.

Sportif direktörlük görevine atama yapılırken, veriye dayalı scouting, stratejik finans-planlama, uzun vadeli oyun felsefesi ve altyapı entegrasyonu dikkate alınarak seçim yapılmalıdır.

Sportif direktörler, teknik ekipten bağımsız ama stratejik karar alabilen yapılar olarak kulüplerin sürdürülebilir başarısının temelini oluşturduğu kulüp yönetimince unutulmamalıdır.

Kulüplerin finansal dengelerinin sağlanmasında, sportif başarının optimize edilmesinde sportif direktörlüğün önemli bir kurum olduğuna kulüplerin inanması ve buna göre kulüp yapılanmasını oluşturmaları gerekiyor.

Görev süreleri yönetim kurulunun görev sürelerinden bağımsız ve daha uzun olması sportif direktörlük görevinin başarıya ulaşmasında en önemli faktörlerden birisidir.

Ne yazık ki, sportif direktörlük görev süreleri ülkemizde son derece kısadır. Bu bağlamda, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş’ta son 10 yılda 8’den fazla sportif direktörün görev aldığını burada paylaşmak isterim.

Related Posts

‘Ay’da sevişmek için’ 21 milyon dolarlık taş çaldı

NASA’da staj yapan Thad Roberts, tarihin en sıra dışı hırsızlık olaylarından birine imza attı. Houston’daki Johnson Uzay Merkezi’nden yaklaşık 7.7 kiloluk Ay taşı ve bir göktaşını çaldı. Değeri 21 milyon dolar olarak hesaplanan bu örnekler, Apollo görevlerinden toplanmış ve dev bir kasada saklanıyordu…

İstanbul barajlarında son durum: İki haftadır aralıksız düşüyor

İstanbul’a su sağlayan barajlardaki doluluk oranı yüzde 48,3’e geriledi. Barajlardaki doluluk oranı iki hafta önce yüzde 53’ün üzerindeydi.

Nostalji rüzgarı: Tarkan’ın dondurmayla imtihanı

Tarkan’ın gençlik yıllarında, dondurma yiyerek çocukluğunu anlattığı yıllara dair görüntüler gündem yarattı. Görüntülerin, dondurma reklamına değil, televizyon programına ait olduğu ortaya çıkarken, Tarkan’ın “Çocukluğumda dondurmayı çok severdim, annem yasaklardı” sözleri çok konuşuldu.

Yazın karşınıza çıkarsa sakın öldürmeyin! Cezası 2 milyon lira

Almanya’da koruma altındaki arı ve eşekarılarını izinsiz öldürmenin cezası dudak uçuklatıyor. Federal Doğa Koruma Yasası’na göre bazı nadir türleri yok etmenin bedeli 50 bin euroya, yani yaklaşık 2 milyon 367 bin liraya kadar çıkabiliyor.

Grok’un X hesabı “Gazze’de soykırım” paylaşımı nedeniyle askıya alınmış

Sosyal medya platformu X’in yapay zeka aracı Grok’un hesabı, İsrail ve ABD’nin Gazze’de soykırım işlediğini belirten paylaşımları nedeniyle kısa süreliğine askıya alındı.

Serpme kahvaltının yerine ne gelecek

Açık büfe ve serpme kahvaltıda israfı azaltmak için planlanan düzenleme ile, serpme kahvaltının istenildiği kadar kişi tarafından yenilmesinin önü açılacak. Otellerde ise her şey dahil yerini ‘yiyeceğini seç’e bırakacak.